T.C. Anayasası’nın 90. maddesine göre TBMM tarafından kabul edilen uluslararası anlaşmalar iç hukukumuzda kanun hükmünde değerlendirilir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Çocuk Hakları Sözleşmesi ve Kadına Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi bunlardan birkaçıdır.. Türk hukuk sistemi içinde, cinsel sağlık ve üreme sağlığına ilişkin hukuki düzenlenmeler; Anayasa başta olmak üzere çeşitl kanun,tüzük ve yönetmeliklerde yer almış ve hak ihlallerine karşı cezai hükümler getirilmiştir. Bildirgede tanımlanan haklardan yaşama, özgürlük ve düşünce özgürlüğü hakları Anayasamızda tanımlanmıştır. Diğer haklar ise Türk Hukuku’ndaki karşılıkları, anlatımı kolaylaştırmak amacıyla, konu başlıkları halinde ele alınmıştır (6,7).
Evlenme Hakkı:
Bildirgede bu hak “Tüm bireylerin tam, özgür ve bilinçli olurları dışında evlendirilmekten korunma hakkı vardır”şeklinde tanımlanmıştır. İç hukukumuzda bu hakkın karşılığı olarak Türk Medeni Kanunu’nda evlenme yaşı 18 olarak belirlenmiş, ayırt etme gücüne sahip olmayanların evlenemeyecekleri belirtilmiştir; ancak on yedi yaşını dolduranların ana, baba veya vasi izni, mahkeme kararı ile evlenmelerine cevaz verilmiştir. Küçükler ve kısıtlıların yasal temsilcilerinin izni olmadan evlenemeyecekleri, hısımların evlenemeyecekleri bildirilmiş, akıl hastalarının ise evlenebileceklerine dair sağlık kurulu raporu getirmeleri şart koşulmuştur (MK. Madde 11. 12, 124, 125, 126, 127, 128, 129, 133).
Umumi Hıfzıssıhha Kanunu Evlenmeden önce muayeneyi şart koştuğu gibi, cinsel yolla bulaşan hastalıkları bulunanların, tedavi edilmedikçe, bulaşma tehlikesi geçmedikçe evlenmelerini yasaklamıştır.
TBMM tarafından onaylanarak iç hukuk düzenlemesi haline gelmiş olan Kadına Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin (CEDAW) 16.maddesinde de kadının evlenmede erkeklerle eşit hak, özgür olarak eş seçme, serbest ve tam rıza ile evlenme hakkı bulunduğu tanımlanmıştır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin16.maddesinde kadın ve erkeğin evlenme haklarını ve özgür ve tam oluruyla yapılacağı yer almıştır.
Çocuk Sahibi Olup Olmaya Karar Verme Hakkı
Bildirgede bu hak; “Tüm bireylerin çocuk sahibi olup olmamaya ve ne zaman çocuk sahibi olacağına karar verme hakkı vardır.”şeklinde ifade edilmiştir. Nüfus Planlaması Hakkında Kanun; bireylerin istedikleri sayıda ve istedikleri zaman çocuk sahibi olmaları için devletin bireyleri eğitme ve uygulanmasını takip görevi olduğunu bildirmektedir.
Üremeye Yardımcı Tedavi Merkezleri Yönetmeliği ile çocuk sahibi olamayan evli çiftlere bu konuda hizmet verecek kurumlar ve hizmetin nasıl verileceği düzenlenmiştir.
CEDAW 16/e maddesinde kadının çocuk sayısına ve çocukların ne zaman dünyaya geleceklerine serbestçe ve sorumlulukla karar verme hakkı bulunduğu vurgulanmaktadır.
Sağlık Bakımı Alma ve Sağlığın Korunması Hakkı
Bildirgede bu hak ”Tüm bireyleringüvenli, mahremiyete ve gizlilik ilkesine saygılı, insan onuruna yakışır, kaliteli sağlık hizmetlerine ve bilgisine ulaşabilme hakkı vardır”.şeklinde tanımlanmıştır. T.C. Anayasası’nın 41. ve 56. maddelerine göre, “bireyin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürülmesini sağlama görevi” devletindir. Ananın ve çocukların sağlıklarının korunmasına öncelik verilmesi de vurgulanmıştır.
Umumi Hıfzıssıhha Kanun’da gelecek neslin sağlıklı olarak yetişmesinin sağlanmasının yine devletin görevi olduğu belirtilmiştir.. Doğumun sağlıkla gerçekleştirilmesi, çocuk ölümlerinin önlenmesine yönelik tedbirlerin alınacağı, annelerin doğum öncesi ve sonrası sağlıklarının korunması görevi devlete yüklenmiştir. Doğuma yardım için ebe tahsisi edileceği bildirilmiştir.
Umumi Hıfzıssıhha Kanunu zührevi hastalıklarda; bireylerin bir yetkili hekime müracaat ederek tedavi isteme hakkı ve hatta zorunlulukları bulunduğunu bildirmektedir. Evlenecek erkek ve kadınların evlenmeden önce tıbbi muayeneye tabi oldukları hükmünü getirmiştir. Cinsel yolla Bulaşan Hastalıklarla Mücadele ile ilgili Tüzük ise genel kadınlar ve cinsel yolla bulaşan hastalıklarda kurumsal ve bireysel açıdan yapılması gerekenleri tanımlamıştır.
Bildirgede tüm kadınların gebeliğin güvenli sonlandırılması için bilgi eğitim ve hizmetlere ulaşma hakkı bulunduğu bildirilmektedir. Nüfus planlaması hakkında kanun ve ona dayanılarak çıkarılan tüzük ve yönetmelikte gebeliğin hangi durumlarda, nerede, kim tarafından , nasıl ve hangi yöntemlerle sonlandırılabileceği ve sterilizasyon işlemlerini tanımlanmıştır.
657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ve İş kanun’unda gebe kadınların çalışma usulleri, süreleri, şartları ile bu konudaki izin hakları tanımlanmıştır. İç hukukumuzda; kadının ve kız çocuklarının sağlığına zarar veren geleneksel uygulamalardan korunması ile ilgili, gebelik ve emzirme sırasında yeterli beslenme hakkı ile ilgili bir hukuki düzenlemeye rastlanmamıştır.
Bildirge tüm bireylerin gebelikten korunma yöntemlerini öğrenme ve kullanma hakkı bulunduğunu bildirmektedir. Nüfus planlaması hakkında kanun ve ilgili tüzükte bu hizmetin nereden alınacağı, kimin tarafından, nasıl verileceği tanımlanmıştır. Ayrıca Nüfus Planlaması Hizmetlerini Yürütme Yönetmeliği’nde, sağlık personelinin bireyleri aile planlaması konusunda bilgilendirecekleri ve bireylerin istediği yöntemi seçmekte özgür oldukları ve gebeliği önleyici ilaç ve araçların ücretsiz uygulanacağı bildirilmiştir.
‘’224 sayılı yasa ve uygulamayı tanımlayan yönetmelikte kadınlar, belirli aralıklarla gebelik ve loğusalık dönemlerinde izlenmesi ve doğumlara destek sağlanması belirtilmiştir..
Hasta hakları yönetmeliğinde ise bildirgede de söz edilen, bireyin saygılı, insan onuruna yakışır ve kaliteli sağlık hizmeti alma hakkı tanımlamaktadır.
Bilgilendirme ve Eğitim Hakkı
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, eğitimi öncelikli mesele olarak addetmiş ve pek çok hukuki düzenlemede eğitim öncelikle yer almıştır. Diğer konuların yanı sıra sağlık eğitimine de özel önem verilmiştir.
Anayasamızın 19. maddesi bireylerin hürriyetinden mahrum bırakılamayacağını ancak, toplum için tehlike teşkil eden veya hastalık yayabilecek kişilerin bir kurumda tedavi, eğitim, ıslahı için tutulabileceği hükmünü getirmiştir. Anayasa’nın 41. maddesinde ise devlete aile bireylerinin aile planlaması konusunda eğitilmesi görevi verilmiştir.
Umumi Hıfzısıhha Kanunu, ilerlemiş verem ve benzeri hastalıkları bulunan kişilerin evlenmeden önce tedavi edilecekleri ve her iki tarafa da bu hastalığın özellikleri hakkında bilgi verilmesi şartını getirmiştir.
Umumi Hıfzıssıhha Kanunu bütün okullarda sağlık dersi okutulmasını zorunlu kılmakta ve kız liselerin de çocuk bakımı ile ilgili eğitim zorunluluğu getirilmiştir.
Nüfus Planlaması Kanununda, konunun halka duyurulması ve bu hususlarda eğitim, öğretim yapma görevi Sağlık Bakanlığı’na verilmiştir. Bu görevin Bakanlık koordinatörlüğünde ilgili bakanlıklar, üniversiteler, TRT, ve sosyal güvenlik kurumları, gönüllü kuruluşlar tarafından yerine getirileceği bildirilmiştir.
Doğurganlığı düzenleyen yöntemler konusunda toplumu bilgilendirme görevi sağlık kurumu olarak sağlık ocakları ile ana çocuk sağlığı ve aile planlaması merkezleri personeli tarafından yapılacağı “Ana çocuk Sağlığı Merkezleri Yönetmeliği ve Sağlık Hizmetlerinin Yürütülmesi Hakkındaki Yönetmelikte tanımlanmıştır.
Hasta Hakları Yönetmeliğinde hastanın hastalığı konusunda sözlü ve yazılı olarak bilgi isteme hakkı bulunduğu yer almaktadır.
Mahremiyet Hakkı
Bildirgede mahremiyet hakkı; “Her bireyin üreme sağlığı ve cinsel sağlık hizmetlerinde mahremiyetine saygı gösterilme hakkı vardır” şeklinde ifade edilmiştir.
Anayasamızın 20. maddesi; özel hayatın gizliliği başlığı altında “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.”hükmünü getirmiştir.
Hasta hakları yönetmeliğinde 21. maddede Hastanın mahremiyetinin korunması hakkı bulunduğu, her türlü müdahalede hastanın mahremiyetine saygı gösterilmesinin esas olduğu bildirilmekte; ölüm olayının mahremiyetin bozulması hakkını vermeyeceği bildirilmektedir. Hastaların sağlık durumları ile ilgili tıbbi değerlendirmelerin tam bir gizlilik içinde yürütülmesini isteme hakkı vardır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununda “Kişilerin cinsel yaşamlarına dair bilgileri kişisel veri olarak kaydeden kimse” cezalandırılır maddesi yer almaktadır.
Eşitlik Hakkı
Bildirgede eşitlik hakkı,hiçbir birey cinsel ve üreme yaşamında ayrımcılığa tabii tutulamaz şeklinde tanımlanmıştır. Eşitlik hakkının karşılığı Anayasamızın 10. maddesinde yer almıştır. Buna göre; “Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.
Bilimsel Gelişmelerden Yararlanma Hakkı
Bildirgede “ Üreme sağlığı ve cinsel sağlık hizmetlerine başvuran herkesin güvenli ve kabul edilebilir yeni teknolojilerde yararlanma hakkı bulunduğu bildirilmiştir. Türk Hukuku’nda bu hakkı karşılayacak düzenleme tespit edilememiştir.
Toplanma Özgürlüğü ve Siyasete Katılma Hakkı
Bildirgede tüm bireylerin cinsel sağlık, üreme sağlığı ve haklarını savunma hakkına sahip oldukları bildirilmekte, toplanma özgürlüğü hakkından söz edilmekte; bireylerin bu konudaki haklarını savunma, haklarına öncelik tanınması için hükümetleri etkileme ve birlik oluşturma hakları bulunduğu ifade edilmektedir.
Anayasamız 33. maddesinde; bildirgede yer alan haklara uyumlu olarak ”Herkes, önceden izin almaksızın dernek kurma ve bunlara üye olma ile silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı” hükmü yer almaktadır.
İşkence ve Kötü Muameleden Özgür Olma Hakkı
Bildirgede “Bireylerin, işkence ve acımasız, insanlık dışı ya da aşağılayıcı davranış ya da cezalardan, ayrıca özgür iradesi ve bilgisi dışında uygulanan tıbbi veya bilimsel işlemlerden özgür olma hakkı bulunduğu” vurgulanmaktadır.
Anayasa’mızın 17. maddesi; “Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.” hükmü ile işkence ve eziyet yapılmasını yasaklamıştır.
Türk Ceza Kanunu ise; Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştiren kamu görevlisi cezalandırılır hükmü ile işkence yapanın cezalandırılacağını bildirmektedir. Ayrıca; bir kimsenin eziyet çekmesine yol açacak davranışları gerçekleştiren kişi hakkında hapis cezası öngörülerek kamu görevlileri dışındaki kişilerin de insan onuru ile bağdaşmayan fiilleri yasaklanmıştır.
İşkence ve eziyetin; çocuğa, gebe kadına yapılmasını veya kadının çocuğunun düşmesine, erken doğmasına neden olmasını ceza arttırıcı sebep olarak kabul etmiştir.
Bildirgede, “Tüm bireylerin cinsel sömürüden, tecavüzden, saldırılardan ve cinsel tacizden korunma hakkı bulunduğu” tanımlanmış ve risk grubu olarak tüm çocukların sömürüden, özellikle cinsel istismar ve tacizden, pornografik gösteri, yayınlar için sömürüden korunma hakkına sahip olduğu bildirilmektedir. Anayasa’mızın 41. maddesi “Devlet, çocukların korunması için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar” hükmü ile çocukların her türlü zarar verici etkenden korunmasını devletin görevleri arasında saymıştır.
Çocuk hakları sözleşmesinin 34. maddesi de bu konuda devletlerin alması gereken önlemleri tanımlamıştır.
Türk Ceza Kanunu, çocuğun cinsel istismarını yetişkinlere yönelik cinsel saldırılardan ayrı bir madde ile düzenlemiş ve çocuğa yönelik cinsel davranışların daha yüksek cezalarla cezalandırılacağını bildirmiştir. Çocuğun cinsel istismarının koruma ve kollama görevi olan kişiler tarafından gerçekleştirilmesini ceza arttırıcı sebep saymıştır. Türk Ceza Yasası, bir kimseyi, özellikle çocuğu fuhşa teşvik eden kimsenin ağır hapisle cezalandırılacağını bildirmekte, çocuğun fuhşa teşvikini 227. madde de ayrı bir bentle düzenlemektedir. Çocuğun fuhşa teşviki yanı sıra çocuğun yazılı, sözlü, her ne şekilde olursa olsun müstehcen içerikli ürünlerle irtibatını yasaklamakta; bunları çocuğa veren, satan, okutan, anlatanların cezalandırılacağını bildirmektedir. “Müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünlerin üretiminde çocukları kullanan kişilerin, ayrıca bu ürünleri ülkeye sokan, çoğaltan, satışa arz eden, satan, nakleden, depolayan, ihraç eden, bulunduran ya da başkalarının kullanımına sunan kişilerin de hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılacağını bildirmektedir. Ayrıca Kadına Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Anlaşması’nın 6. maddesinde taraf devletlerin, fahişeliğin istismarının her şekilde önlenmesi için yasama dahil gerekli önlemleri alacağını vurgulamıştır.
SONUÇ ve ÖNERİLER
Bildirgede yer alan hakların çok büyük bir kısmının Türk Hukuku açısından karşılıkları bulunduğu ve bu hakların bir kısmının ihlali halinde cezalandırılması ile ilgili düzenlemeler yapıldığı görülmektedir. Yapılan çalışmada iç hukukumuzda karşılığı bulunamayan iki haktan biri geleneksel uygulamalara karşı kadının korunması hakkıdır. Geleneksel uygulamalara karşı kadının korunması hakkı da açıkça ifade edilmemiş olmakla birlikte, Türk Ceza Kanunu’nun kasten öldürme suçlarını düzenleyen 82. maddesi, yakın geçmişte yoğun tartışmalara neden olan töre cinayetlerini de konu almakta, kasten öldürmenin töre nedeniyle işlenmesini ceza arttırıcı sebep saymıştır. Kanımızca öldürme dışında kalan, kadına zarar verici nitelikte olduğu belirlenebilen diğer geleneksel uygulamaların engellenmesine yönelik yeni düzenlemeler yapılmasına ihtiyaç vardır.
Bildirgede tanımlanan haklar arsında Türk Hukuku’nda karşılığını tespit edemediğimiz ikinci husus ise yeni teknolojilerden yararlanma hakkıdır.
Bildirgede tüm bireylerin cinsel ve üreme sağlığı haklarına öncelik tanınması için hükümetleri etkileme hakkı bulunduğu bildirilmektedir. Ülkemizde cinsel ve üreme sağlığını çalışma alanı olarak seçmiş çok sayıda sivil toplum kuruluşu vardır. Kanımızca, bu hakkın karşılığında, barolar başta olmak üzere üniversiteler ve tüm sivil toplum kuruluşlarının yasaların uygulanmasını izleme görevi doğmaktadır.
Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı bildirgesinde yer alan ve Türk Hukukunda yer almayan hakların da ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından dikkatlice değerlendirilerek eksiklerin tamamlanması, tam karşılığı bulunmayan ve hakkı karşılamayan hükümlerin yasalaşmasının sağlanması gereklidir.
Bildirgede yer alan hakların, sağlık personeli başta olmak üzere, kolluk kuvvetleri ve yargı elemanları gibi ilgili kamu çalışanlarına duyurulması, risk gruplarına göre hazırlanacak materyal ile eğitim programlarının düzenlenmesi gerekmektedir. Bu bilgilendirmede Üniversitelere, Sağlık Bakanlığına, Milli Eğitim Bakanlığına ve ilgili sivil toplum kuruluşlarına önemli görevler düşmektedir.
Alıntı;Yrd. Doç. Dr. Cihangir Özcan