AİLE İÇİ ŞİDDET, İHMAL VE İSTİSMAR
Şiddet, fiziksel yada fiziksel olmayan biçimlerde, fiziksel ve ruhsal acı-zarar veren saldırgan davranışlardır. Gebelik sırasında kadının şiddete maruz kalması anne ve bebek açısından pek çok sorunlara neden olabilmektedir. Ayrıca, ileri dönemlerde çocuğun istismara uğrama riski de artmaktadır.
Sağlık personelinin; prenatal değerlendirme ve izlemlerde, şiddet konusunda hassas olması, aile içi şiddetin belirlenmesi ve önlenmesinde girişimlerde bulunabilmesi önemlidir.
Türk Dil Kurumu’na göre;
Şiddet: Bir hareketin, bir gücün derecesi, yeğinlik, sertlik; aşırılık (duygu ve davranış için); karşıt görüşte olanlara, inandırma veya uzlaştırma yerine kaba kuvvet kullanma olarak tanımlanmıştır.
İhmal: Gereken ilgiyi göstermeme, boşlama, savsaklama, önem vermeme;.
İstismar: İşletme, yararlanma; birinin iyi niyetini kötüye kullanma; sömürme olarak belirtilmiştir .
Aile içi şiddet: Özel alanda gerçekleşen, aralarında kan bağı ya da hukuksal bağlılık bulunan, birlikte yaşayan, kısaca kendisini aile olarak tanımlamış bir grup içerisinde zorlamak, aşağılamak, güç göstermek, gerginlik, öfke boşaltmak amacıyla bir bireyden diğerine yöneltilen her türlü şiddet davranışı kastedilmektedir .
Birleşmiş Milletler (BM) Kadının Statüsü Komisyonu tarafından hazırlanan ve BM genel Kurulu Maddelerine göre, kadına yönelik şiddet; fiziksel, cinsel ya da psikolojik zarar veren ya da verebilecek veya kadınların acı çekmesine neden olabilecek, gerek kamu, gerekse özel alanda yapılan bu tip davranışlara yönelik tehditleri ve kadınların özgürlüğünün zorla kısıtlanmasını da içine alan şiddete yönelik her türlü cinsiyetçi davranışı içerir. Kadına yönelik şiddet, insan hakları ihlali olmanın yanında 20. yüzyılın en önemli sağlık problemlerinden biridir. Öyle ki, şiddetin prevelansı ve hastalıkların etyolojisindeki rolü son zamanlarda giderek artmaktadır.
Şiddet; psikososyal, emosyonel, cinsel, ekonomik ve fiziksel istismar gibi pek çok biçimde ortaya çıkabilir. Fiziksel olmayan şiddette belli bir sürenin sonunda sıklıkla fiziksel şiddet de eklenmektedir. Ev içi şiddet, eşler arasında yaşanan bir şiddet türü olup aile içinde güçlünün zayıf olana fiziksel ya da psikososyal anlamda baskı kurmaya çalışması şeklinde karşımıza çıkmaktadır.
1-İstismar çeşitleri:
* Fiziksel İstismar: Kaba kuvvet kullanmadır. Fiziksel istismarın varlığına işaret eden bazı davranışlar; itmek, tokat atmak, ısırmak, boğmaya çalışmak, tekmelemek, yumruklamak, eşya fırlatmak, fiziksel güç kullanarak evden çıkmasına veya eve girmesine engel olmak, hasta-yaralı veya hamile iken gerekli yardımı esirgemek, kesici aletlerle tehdit etmek veya saldırmak, işkence yapmak, dövmek v.b..
* Duygusal İstismar: Sevgi, şefkat, ilgi onay destek gibi duygu ve duygusal ihtiyaçların göz ardı edilmesi, küçümsenmesi, inkar edilmesidir. Ayrıca, hakaret etme, sövme, kişinin öz güveninin yitirmesine yol açmak, aşağılayıcı sözler söylemek v.b. .
* Sözel İstismar: Söz ve hareketlerin düzenli bir şekilde korkutma, sindirme, cezalandırma ve kontrol etme aracı olarak kullanılmasıdır. Sözel istismarın varlığına işaret eden bazı durumlar ise; belirli aralıklarla çok ağır hakaret ve sözler söylemektir. Bunun yanında küçük düşürücü adlar takma, alay etme de sözel istismardır .
* Ekonomik istismar: Kişinin çalışmasına izin vermemek veya kısıtlamak, çalışan kadının elinden parasını almak, ailenin geliri konusunda kadına bilgi vermemek gibi davranışlardır .
* Cinsel İstismar: Cinselliğin tehdit, sindirme ve kontrol etme amacıyla kullanılmasıdır.
Bunu gösteren davranışlar ise;
· Aşırı kıskançlık, bireyin cinsel performansı ile alay etme,
· Cinselliği cezalandırma olarak görme,
· Cinsel bölgelere aletle işkence etme,
· Cinsel ilişkiye zorlama v.b.
Aile içi şiddette saldırganın mağdur üzerinde emosyonel kontrolünü sürdürmek için kullandığı metotlar (izolasyon, ekonomik kontrol, varlığın yok edilmesi, emosyonel yoksunluk) Tablo 1’de görülmektedir.
Tablo 1. Aile içi şiddette saldırganın mağdur üzerindeki emosyonel kontrolü
Metotlar
Ø İzolasyon:
Ø Ekonomik Kontrol:
Ø Varlığın yok edilmesi:
Ø Emosyonel Yoksunluk:
Türkiye’de aile içi şiddetin sebep ve sonuçlarının araştırıldığı araştırmaya göre kadınların ilk şiddet davranışına %57.7’si ilk evlilik günlerinde, %18.1’i ilk çocuklarının doğumundan sonra ve %5.3’ü ise hamilelik dönemine rastlamaktadır . Ayrancı ve ark. Eskişehir Birinci Basamak Sağlık Kuruluşu’na çeşitli sebeplerle başvuran kadınlarla yaptığı çalışmada; kadınların %71.4’ünün şu an ya da geçmişteki gebelikleri dönemlerinde ruhsal/sözel, fiziksel ya da cinsel şiddetten birine ya da daha fazlasına maruz kaldıkları belirtilmiştir. Kemerli’nin, “aile içinde kadına yöneltilen şiddet” araştırmasında fiziksel şiddetin ilk kez gebelik döneminde başladığı ya da varolan şiddetin bu dönemde arttığı ifade edilmiştir .
Gebelikte kadının şiddetle karşılaşması giderek artmaktadır. Bu kapsamla ilgili faktörler, erkeğin cinsel tatminsizliği, ekonomik veya iş statüsündeki değişikliklere ilişkin yeni koşulların yarattığı stres, gebe kadında duygusal duyarlığın artmasına yol açan biyokimyasal değişiklikler, aile içinde çocuğa şiddet uygulanması öyküsü ve kadının savunmasızlığıdır .
Seltzer ve Kalmuss’un (1998) araştırmalarında; aile ilişkileri çerçevesinde, saldırgan davranışların üç kaynağı olduğu ileri sürülmektedir. Birincisi; çocukluk döneminde yaşanan sosyalizasyon, ikincisi; gençlik-yetişkinlik döneminde edinilen deneyimler, üçüncüsü; bireyin yaşamında var olan gerilim düzeyidir .
2- Şiddetin şiddeti yaşayan kadınlar üzerindeki etkileri:
Şiddet, şiddeti yaşayanlar üzerinde çok derin etkiler bırakabilmektedir. Bunlar;
Kısa vadeli etkiler: Şiddet yaşanırken ortaya çıkan etkilerdir.
Öğrenilmiş çaresizlik: Kadının olaylar karşısında pasif olduğuna, olayları değiştirmek için yapabilecek hiçbir şey olmadığına inanmasını sağlayan süreçtir. Kadın, kurtulmak için pek çok yol denemiştir, ancak hiçbiri işe yaramamıştır. Bunun sonucunda bu durumdan kurtulamayacağına inanmaya başlar. Şiddeti mümkün olduğunca geciktirebilmek için çevre ve insanları kontrol etmeye çalışarak, tetikleyici olabilecek olayları engellemeye çalışır.
Ø Yoğun korku: Buna bağlı olarak gelişen çaresizlik, güvensizlik, ümitsizlik duyguları, yoğun endişe, panik, uyku ve yeme bozuklukları, somatik ve psikosomatik şikayetler, öfke, başkalarına yönelen öfke patlamaları,
Ø Alkol ve uyuşturucu kullanımında artma, intihar, insanlara güvensizlik, yakın ilişkilerde zorluk, kendine zarar veren davranışlar,
Ø Endişe ve panik atakları v.b..
Duygusal Etkiler: Karmaşık duygular içindedir. Yaşadığı şiddetin etkisi altındadır ve ne yapacağını bilemez. Ne tür tepkiler göstereceğini kestiremez durumdadır. Yaşadığı duygular ağırlıklı olarak şunlardır;
Ø Güçsüzlük; çoğu kez çözüm aramıştır, ancak şiddete engel olamamıştır. Ayrıca, şiddeti yaşayan olarak sorumluluğunu da taşımaktadır. Aile içi şiddetin mağduru olduğunu bilmektedir, ancak şiddete son veremediği için utanç duymakta ve kendine kızmaktadır.
Ø Utanç; uzun süre aşağılanma nedeniyle utanç duymaktadır. Utanma duyguları nedeniyle pasif kalmakta, bu durum saldırganın kendisini daha güçlü hissetmesine neden olmaktadır.
Ø Korku; şiddete uğrayan kadının saldırıya uğrama korkusu vücudunu hareketsiz bırakır. Ağır, travmatik, korkutucu durumlar yaşayan bir kişide zamanla korkunun ayarı bozulur. Bu kişi korkulacak ve gerçek tehlikeli durumlar ile sahte tehlikeli alarmları birbirinden ayıramaz. Şiddeti başkalarına anlatamaz, çevreden duyulacağı korkusunu yaşar.
Ø Suçluluk, Sorumluluk; Her terslikte ve sorunda kendilerini suçlamaları ve sorumlu tutmalarıdır. Ancak, her olayda, özellikle şiddette kendini sorumlu tutmak, kadını yardım istemekten alıkoyan bir duygudur.
Ø Kızgınlık; öfke, şiddete uğrayan kadınların kızgınlık duygularını saklar ve bunu kendine çevirir. İçine kapanır ve depresyona girer. Sürekli kendini engelleme, baskı ve şiddete maruz kalma depresyonun oluşumundaki önemli nedenlerden biridir.
Ø Kadın yalnızlığı; şiddete yalnızca kendisinin maruz kaldığını, başkalarının böyle bir yaşamı olamayacağını düşünerek yalnızlaşır. Ayrıca, şiddet ortamında aşk ve sevgi ihtiyacını karşılayamama onu daha da yalnızlaştırır .
B- GEBELİKTE ŞİDDET
Aile içi şiddet, dünya çapındaki travmalara trajik bir sebeptir. Sınırı yoktur; tüm kültür, ırk, yaş, cinsiyet, eğitim seviyeleri ve sosyoekonomik gruplarda bildirilmektedir .
Üreme çağındaki kadınlarda ölüm nedenlerinden birisi de travmadır. Gebe kadınların yaklaşık %7’sinin çeşitli travmalara maruz kaldıkları belirtilmiştir. Gebelikte yaralanma riskine katkıda bulunan çeşitli faktörler belirlenmiştir. Bunlar;
- Kadınların daha önce erkekler tarafından yürütülen işlere giderek artan oranda alınması ve aktif çalışmaları,
- Sosyal hareketlilikte artma,
- Şiddet içeren davranışlarla karşılaşmada artma,
- Spor ve uğraşı aktivitelerine katılım .
Gebe kadınların yaklaşık %8‘i dövülmektedir. Dövmenin de ciddi yaralanma nedeni olduğu rapor edilmektedir. Ancak, bu tip suçların rapor edilmemesi nedeniyle spesifik bir veriye ulaşmak güçtür. Dövülen kadınlarla sığınma evlerinde yapılan çalışmalar, kadınların %40-60’ının gebelikleri sırasında dövüldüklerini göstermektedir .
Prenatal dönemle ilgili yapılan araştırmalarda, Hillard 742 prenatal hastayı şiddet odaklı sorular sorularak incelemiş ve %10.9’unun şu an veya geçmiş ilişkilerinde şiddet gördüğünü bildirmişlerdir. Doğum sonu bir örneklemde de kadınlardan %13.3’ü ara sıra şuan ki eşlerinden fiziksel şiddet gördüğünü, %8.3’ü gebeliğinde şiddet gördüğünü belirtmişlerdir. Gebelikte şiddet gören kadınlardan %29’ugebeliklerinde şiddet oranının arttığını bildirmişlerdir .Mc Farlane ve ark. gebelikte şiddet oranlarının araştırıldığı çalışmalarında, 691 gebe kadının %17 oranında fiziksel ve seksüel şiddet rapor etmişlerdir . Fiziksel saldırının, sosyoekonomik durum, çalışma durumu ve dini durumla ilişkili olduğu vurgulanmıştır .
Geriye yönelik bir çalışmada, Yale New Haven Tıp Merkezi (ABD) acil servisinde 2676 gebe kadının %21’ine şiddet uygulandığı saptanmıştır. Gebe kadınların travma vakalarının üçte ikisi aile içi şiddet vakasıdır. Diğer bir çalışmada, 290 sağlıklı gebeyle yapılmış; bunların %23’ü gebelik öncesi veya esnasında şiddet görmüştür. Çalışmaların bir sonucu da, sıklıkla, şiddetin ilk kez gebelikte veya postpartum dönemde uygulandığı veya bu dönemlerde arttığıydı. Aile içi şiddeti inceleyen çalışmalara göre, bu durum alt sosyoekonomik gruplarda daha sık görülürken, kadının dövülmesine her sosyoekonomik ve eğitim düzeyinde rastlanmaktadır (9).
Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı Danışma ve Dayanışma Merkezi’nden elde edilen verilere göre; kayıtları tutulmuş 550 kadın başvurusundan elde edilen verilerde şiddet gören kadınların yaş ortalaması 30.6 dır. Fiziksel şiddet oranı %87.6, duygusal şiddet oranı ise %60.3 olarak belirtilmiştir. Gebelikte dayak durumu ise 9 kadında görülmüştür .
Gebelikte şiddette kasıtlı yaralanmalar, sık sık mağdurun itilmesi, korkutulması, tekmelenmesi, bıçaklanması, yumruklanması, ısırılması, vurulması, yakılması sonucunda olur. Kadın genellikle saldırganı korumak, daha büyük etkileri önlemek amacıyla yaralanmanın gerçek mekanizmasını saklamaya çalışır. Saldırı sırasında sık sık hedef büyüyen karındır. Çünkü, dayakçı fetüse zarar vermeyi amaçlar. Abdominal yaralanmalar, derin travmalar sonucu anne ve fetüs için hayatı tehdit edici komplikasyonlara yol açar.
Annenin travmaya bağlı ölmesinin nedeni, şiddet içeren saldırılar ve intihardır. Bu tip travmalara bağlı anne ölümlerinin çoğunun nedeni kafa travması ya da intraabdominal kanamadır. Gebe abdomen travmaya maruz kaldığında, hem artmış sirkülasyon volümü ile uterus, hem de mesane anatomik olarak yaralanmaya daha eğilimlidir. Abdominal yaralanma plasentanın ayrılmasına neden olarak annede, önemli bir sekonder kanama riski yaratır . Gebelikteki fiziksel, emosyonel ve ekonomik değişimler, saldırgan eş için, güç göstermek ve kadın üzerinde kontrol sağlamak için bir fırsat olmaktadır.
Doğumu izleyen ilk dönemde de şiddet eğilimi fiziksel ve cinsel düzlemde sürmektedir. Gebelikte uygulanan şiddet daha çok fiziksel olarak belirmektedir. Bu dönemde uygulanan fiziksel şiddet yoğunluğunda normal dönemlerdekinin altına düşmemekte, bazen üzerine çıkmaktadır. Cinsel şiddet içeren vakalarda hamilelik dönemlerinde de şiddet uygulanmasının çok belirgin bir eğilim olduğu belirtilmiştir. Cinsel şiddetin gebelikte de sürmesi durumuna da sık sık rastlanmaktadır.
I- Gebelikte Şiddeti Tanılama Kriterleri
a)Tıbbi ve Sosyal Değerlendirme:
Travma bakımı, fiziksel yaralanmanın değerlendirilmesi ve stabilizasyonu ile başlar. Mümkün olduğunca, detaylı tıbbi, obstetrik ve sosyal öykü özel olarak alınmalıdır. Aile içi şiddete maruz kalan kadınlarda, erteleme, prenatal koruma, evsizlik veya gerçek saldırı ve dengesiz, zayıf beslenme öyküsü olabilir. Gebeye, önceki obstetrik komplikasyonları, şimdiki ve geçmiş zorlukları ve bebeklerin doğum ağırlıkları sorulmalıdır. Şiddete maruz kalan kadınlarda şiddete maruz kalmayanlara göre dört kez daha fazla düşük doğum ağırlıklı bebek dünyaya getirme ihtimali vardır. Şiddet gören kadınlar, çoğu zaman yaşadıkları ortamı terk etme, telefon kullanma, taşınma-ulaşım olanağına sahip olmayabilir. Erken tıbbi tedaviyi alamayabilir. Sadece kendileri veya fetüs zor durumda iken tıbbi tedavi için çaba gösterirler. İzolasyon, saldırgan tarafında kullanılan ortak bir taklittir. İşkence gören kadında saldırının ortaya çıkmasını önlemek için akut tedaviyi erteleyebilir. Eğer, sağlık personeli gebenin şiddet gördüğünden şüpheleniyorsa “eğer,…,ise……….” gibi kadının eşinin önemli durumlarda nasıl hareket ettiğini belirlemeye yardımcı sorular sorulmalıdır. Bu araştırma, saldırganın kıskançlığa, öfkeye, güvensizliğe eğilimini gösterir .
b)Fiziksel Değerlendirme:
Boyun, göğüs, karın ve genital bölgede iyileşme aşamasında yumuşak doku yaralanmaları kasıtlı saldırı için büyük şüphe uyandırır. Ellerde, kolların dış yüzünde veya bacakların anterior yüzündeki yaralanmalar, kadının kendini korumaya çalıştığını gösteren karakteristik bulgulardır. Şiddete uğrayanın sürüklendiğini (örn: saçların kaybı ve tüysüz bölge) veya sıkıldığını (örn: sıyrıklar, ekstremitelerde çürükler, boyunda tırnak izleri) gösteren durumlar kasıtlı yaralanmalardır. Eğer, hasta elle boğuldu ise konjektivada ince hemorajiler görülebilir veya kurban dilini ısırmış olabilir. Hastada ısırıklar veya göğsünde sigara yanıkları olabilir. Genital bölgede saldırı; sıyrıkları, yırtılmaları veya hematomlarına neden olabilir .
c)Emosyonel Değerlendirme:
Şiddete uğrayan kişi, emosyonel kontrol metotlarını kullanan saldırgandan, çok ciddi stres yaşayabilir. Stres, gebenin yeterli beslenme, dinlenme, egzersiz, tıbbi korunma gereksinimlerini almasını engeller. Depresyon, intihara teşebbüs faktörlerine neden olabilir. Şiddet gören kadın yanlış başetme metotlarına yönelebilir (İlaç, alkol nikotin kullanımı gibi).
II- Gebelikte Şiddetin Anne Ve Fetüs Üzerine Etkileri:
1-Maternal Etkilenme:Anneler için gebelikte devam eden istismar, sıklıkla madde kullanımı, travma, ağırlık artışında azalma ve prenatal bakımda düzensizlikleri içerir .
Gebelikte majör ve minör travmalar;
- Spontan abortusa, preterm eyleme, ablasiyo plasentaya, fetomaternal tranfüzyona ve ölü doğum riskinde artış
- Elektrolit dengesizliği, hipovolemi, anemi (10).
- I. ve II trimestri kanamaları ve şok,
- Disseminia intravasküler kuagülopati (DIC)
- Respiratuvar distres,
- Spinal kord yaralanmasıyla birlikte hiperrefleksi sendromu,
- Beyin ölümü,
- Anne Ölümü,
- Psikolojik olarak, uzamış stres erken doğum ve plasental hipoperfüzyonla sonuçlanabilen maternal katekolaminlerin salınmasına yol açabilir
Adölesan gebeliklerde, fiziksel istismar, sosyal destek, öz-bakım ve gebelik sonuçlarının araştırıldığı çalışmada , istismarın gebenin sosyal destek faktörlerini etkilediği ve gebenin öz bakım gücüne negatif etkisi olduğunu göstermektedir. Öz bakım uygulamaları da gebenin gebelik sonuçlarını ve gebelik komplikasyonlarına direkt etki etmekte olduğu belirtilmiştir.
2-Fetal Etkilenme:
Fetüs maternal travmanın etkilerine özellikle abdomene olan künt ya da delici travmalara son derece duyarlıdır. Yaygın fetal etkiler;
- Erken membran rüptürü,
- Prematür eylem ve doğum,
- Fetomaternal kanamayla birlikte olan gizli ablasiyo plasenta,
- İntrauterin gelişme geriliği,
- Düşük doğum ağırlıklı bebek (DDA) (riski 1,5 kat fazladır); DDA etkileyen 6 nedenden biri gebelikte şiddettir. 3’ü ise evlilik durumu, kötü obstetrik öykü, alkol/ilaç ve sigara kullanımı. Bunların tümü şiddetle ilişkilidir
- Ölü doğum .
- Gebe kadınların şiddete maruz kalması durumunda prenatal dönemde çocuğun istismarından da söz edilmektedir.
III- Gebelikte Değerlendirme:
Prenatal risk değerlendirmesinde, gebelikte şiddet uygulanması potansiyeli de göz önünde tutulmalıdır. Böyle bir değerlendirmede, eşlerin ailelerinde şiddet öyküsü aranmalıdır. Gebelik boyunca, prenatal bakım sağlayanlar, hastayı şiddetin fizik belirtileri açısından da incelemelidirler. Özellikle baş, göğüs, karın ve genital bölgesinde eski ve çeşitli iyileşme dönemindeki izler, şiddet belirtileri olabilir. Diğer şüpheli bulgular, kadının göz göze gelmekten kaçınması veya saptanan belirtilere ilişkin kaçamak cevaplar vermesidir. Şiddet varlığı ortaya çıkarsa, devamının önlenmesi gerekir .
Risk altındaki aileleri gözlem altında tutmak ve stresi azaltmak, emosyonel destek sağlamak, iletişim ve kişiler arası ilişkileri geliştirmek üzere yönlendirme gibi önleyici girişimler gereksinim duyulduğunda sağlanmalıdır. The National Coalition Against Domestic Violence (1993), gebe kadınların yaklaşık %15-25’inini dövüldüğünü tahmin etmektedir.
Gebelikte şiddete ilişkin risk faktörleri şu şekildedir;
- Evlenmemiş yetişkin ya da adölesan,
- Yetersiz sosyal destek,
- Sosyoekonomik olarak yoksulluk sınırının altında olmak,
- Kilo alımında azlık,
- Sigara, alkol ya da ilaç kullanımı,
- Kötü obstetrik hikaye,
- Preterm eylem,
- Anemi
IV- Öneriler:
Aile içi şiddet yönünden izlenen gebelerin nasıl korunacağına dair öneriler:
Tüm gebe kadınlar yaş sınırı olmadan rutin olarak, her prenatal izlem ve ilk yardıma gelişte muayene edilmelidir.
İzlem, gebe yalnızken ve özel olarak, rahat konumda yüz yüze yapılmalıdır.
Gebelere, açık sorular, medikal, sosyal öyküyü araştırıcı sorular sorulmalıdır.
Gebe kadın, aile içi şiddetin etkileri yönünden izlenmelidir.
Travma durumunda bakım verenlerin, kadının saldırıya bakış açısını etkileyen, kültürel değerler ve faktörlerin farkında olmalıdır.
Travma ile ilgili bakım veren, hasta ile ana iletişimde yargısız olunmalıdır .
Sonuç: Şiddet değerlendirilirken olaylar;
- İnsan hakları,
- Kadın hakları,
- Üreme hakları
- Gebe hakları,
- Çocuk hakları;
bakış açısıyla değerlendirilmelidir . 1948 yılında yayınlanan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi; “bütün insanların hür, onur ve haklar bakımından eşit doğdukları” belirtilmektedir. Bunun için “ana ve çocuk haklarını” korumak başlangıçtır. İnsan olma özelliklerini kazanmaya çalışan, doğmamış bebeğin ve annenin hakları 1975 yılında Haire tarafından da ortaya konulmuştur .
Alıntı;Hafize Özturk,Umran Sevil